24 Eylül 2011 Cumartesi
OKU YORUM: KUĞULU'DA GÜLER TEYZE
OKU YORUM: KUĞULU'DA GÜLER TEYZE: Yolumun üzerindeki Kuğulupark’ a sık sık uğrarım. Bugün uğradığımda Güler Teyze ile tanıştım. Bastonuna dayanarak geldiği Kuğulupark’ ta...
7 Mayıs 2011 Cumartesi
Askerlik Anılarım 14
ASKERLİK ANILARI 14
YEMEKLERİMİZ
Muhabere Yedeksubay Okulu’ nda yemek yönünden bir sıkıntımız yoktu. Bize ait özel mutfağımız ve sivil aşçımız vardı. Aşçımız işinin ehli olarak nefis yemekler yapardı. Aşçımıza “ALTIN KEPÇE” lakabını uygun bulmuştuk. Sabahları kahvaltı, öğle ve akşam da en az üç çeşit yemek çıkardı. Ankara’da iyi vasıftaki bir lokantanın yemeklerinden hiçbir farkı olmadığı gibi onlara da on basardı.
Sabah kahvaltısında çayımız en az 1 metre çapındaki yemek kazanlarında yapılır, kupalarımıza kepçe ile doldurulurdu. Atatürk Orman Çiftliği’nin paket tereyağının yarısı bir kişinin istihkakı idi. Yemediğimiz tereyağlarını akşam yatakhanede soba üzerinde kızarttığımız ekmeğe sürerek yerdik. Ekmeğimiz de her gün taze olarak askeri fırından gelirdi. Çok lezzetli bir ekmekti.
En sevdiğimiz yemek kuru fasulye idi. Kuru fasulye yanında mutlaka pilav da olurdu. Kuru fasulye çıktığı günler mutfakta kuru soğan kalmazdı. Soğanları yumruklayarak parçalar yerdik. En sevmediğimiz yemek de ıspanaktı. Nedense ıspanağı iyi yapamazlardı. Suda haşlayıp bol sulu olarak servis edilirdi. Ispanak yemeğine renginden dolayı “ antifriz” derdik. O gün yemekhaneye giden çok az kişi olur, acemi birliği içindeki lokantalara giderdik.
29 Ekim 1967’ de Cumhuriyet Bayramı törenine katılmış, Ankara Hipodromunda resmi geçitte yürümüştük. Bayramdan önce hipodromda iki kez provaya gitmiştik. Prova günleri bize tavuklu özel yemek çıkmıştı. Bizi tembihlemişlerdi; provada karşılaştığımız Tank Okulu Yedeksubay talebelerinden kürdan isterdik. “Bu gün tavuk yedik de, acaba kürdanın var mı?” Tankçılar bizim tavuk yediğimize inanamazlardı. Yedikleri yemeklerden memnun değillerdi.
Tuzla Piyade Yedeksubay Okulunda da bizim kalitemizde yemek çıkmadığını oradaki arkadaşlarımız anlatırdı. Tuzla’ da bir de su sıkıntısı varmış. Susuzluktan gazozla sakal tıraşı olurlarmış.
Muhabere Yedeksubay Okulunda eğitim yaptığımızdan dolayı bizler şanslıydık. Diğer okulların yanında bizim okulumuz adeta bir kolejdi.
Mehmet Hamurkâroğlu
4 Mayıs 2011 Çarşamba
Askerlik Anılarım 7
ASKERLİK ANILARI 7
ALATURKA / ALAFRANGA
Yedeksubay Okulu’nda Almanya’dan gelen bir arkadaşımız vardı. Bütün eğitimini Almanya’da tamamlamış, evi ve ailesi de Almanya’da idi.
Okula başladığımız ilk 15 gün boyunca arkadaşımız tuvalet ihtiyacını giderememiş. Alaturka tuvalete alışık olmadığından ve okulda da alafranga WC bulunmadığından sıkıntı yaşamış. Okul Komutanlığı binasında bulunan bir adet alafranga WC ‘yi kullanabilmesi için özel izin çıktı ve arkadaşımız da sıkıntıdan kurtuldu.
6 aylık okul dönemi’ nin ilk 3. ayında sömestri tatili veriliyor. Herkes, evine ailesinin yanına gidiyor. Almanya’dan gelen arkadaşımızın Türkiye’de gideceği evi ve yakını olmadığından tatilini okulda kalarak geçirmişti.
Mehmet Hamurkâroğlu
Askerlik Anılarım 13
ASKERLİK ANILARIM 13
TABUR KOMUTANIM
Yedeksubay bölüğünde tabur komutanımız Yrb. Selahattin Gökkartal (rahmetle anıyorum.) yumuşak mizaçlı, güler yüzlü ve babacan tavrıyla her şeyimizle ilgilenirdi. Bizlere karşı sert bir hareketini hiç görmedim.
Bir gün bölük komutanım beni çağırarak, Tabur Komutanının beni görmek istediğini ve gidip görüşmemi söyledi. Bölük komutanının tavrından bu davetten hiç hoşlanmadığını ve tedirgin olduğunu anladım. “Git gör bakalım neden çağırmış.” Dedi.
Tabur Komutanımızın odasına girdim, esas duruşta selamlayarak “beni emretmişsiniz komutanım” diyerek kendimi takdim ettim. Yumuşak üslubu ile okuldaki yaşantımın nasıl gittiğini, bir sıkıntım olup olmadığını sordu. Bir sıkıntım olmadığını söyledim. Daha sonra “beni tanıyor musun, bir düşün “ dedi. Başka bir gözle komutana bakarak düşünmeye başladım. Siması bana hiç yabancı gelmiyordu. “Bir yerden tanıyorum ama çıkartamadım komutanım” dedim. “İyi düşün, seninle sınıf arkadaşıyız” dediğinde hemen hatırladım. AİTİA 1. ve 2. sınıfta bazı derslere geldiğini, ayağında uzun botları olduğunu, sessizce dersi dinledikten sonra gittiğini, diğer talebelerle de bir diyalogunun olmadığını hatırladım. Tabur komutanım hakikaten benim sınıf arkadaşımdı. Birkaç dersten takıntısı olduğunu ve bunları verirse mezun olacağını anlattı. Benden bazı kitaplar ve notlarımı istedi. Bir sıkıntım olursa mutlaka kendisini görmemi de söyledi. İstediği kitap ve notları getireceğimi söyleyip ayrıldım.
Bölüğe geldiğimde bölük komutanı beni kapıda karşıladı. “Hayrola seni neden çağırmış”
Komutanım dedim “izine ihtiyacım olursa kendisini görmemi söyledi.” Kızarak , “peki sen ne dedin?”
“İzine ihtiyacım olduğunda bölük komutanımdan rahatlıkla alabiliyorum” dedim.
Verdiğim cevap bölük komutanımın hoşuna gitmişti, gülümseyerek, “Aferin iyi söylemişsin” dedi.
Bu joker avantajımı hiçbir zaman istismar etmedim. Bir kere zaruretten kullandım: Revirden iki gün istirahat verilmişti. İstirahatı okulda, yatakhanede geçirmem gerekiyordu. Eve gitme talebimi bölük komutanım ret etmedi ve 2 gün idareten izin verdi.
Tabur Komutanım daha sonra hep iyi mevkilerde görev yaptı. Generalliğe terfi ettikten sonra Muhabere Okulu Komutanı, KKK. Mu. Daire Başkanlığı, ASELSAN ve diğer ordu vakıflarında yönetim kurulu üyeliklerinde bulundu.
Ankara Cumhuriyet Lisesi 2. dönemi mezunu ve erken askere gitmemden dolayı hiçbir ACL’ li ile karşılaşmadım. Sadece Hüsnü Çubukçu arkadaşımızın kardeşi Ender Mu. Okulu Foto Film Merkezinde er olarak görevliydi. Eğitim alanında bizim fotoğraflarımızı çekmişti. Cumhuriyet Liseli olarak sadece onunla karşılaştığımı hatırlıyorum.
Şimdi askere gidecek ACL’ li kardeşlerim daha şanslılar. Mutlaka ACL’li bir ağabey ve okul arkadaşına rastlama şansları daha yüksek.
Mehmet Hamurkâroğlu
Askerlik Anılarım 12
ASKERLİK ANILARIM 12
AMİGO DENİZDE
Yaz aylarında sabah sporlarını denizde yapıyoruz. Eratı topluca özel plajımıza götürüp denize giriyoruz. Fazla açılmadan kıyıda yüzüyorlar.
AMİGO da bölüğün peşine takılıp bizimle plaja geliyor ve kumların üzerine yatarak izliyor. Bir kısım arkadaşla YEDEKLER’ e bindik ve AMİGO’ yu da yanımıza aldık. Biraz açılınca AMİGO’ yu denize atlaması için zorladık. AMİGO o güne kadar hiç denize girmemişti. Bizim zorlamamıza çok bozuldu ve bize hırlamaya başladı. Durumdan hiç de hoşnut olmamıştı. Üzerimize doğru hamle yapınca da bu sefer korkudan hepimiz denize atladık. İlk defa bize karşı böyle hırçın davranıyordu. YEDEKLER üzerinde yalnız kalan AMİGO önce ağlamaya başladı. Çaresiz ve yalnız kaldığını anlayınca da istemeyerek denize atladı ve sahile kadar yüzdü.
Bu olaydan sonra AMİGO denizi ve yüzmeyi çok sevmişti. Deniz sporları için gittiğimiz plajda artık o da bizimle beraber yüzüyordu.
Bir gün eğitim amaçlı NATO alarmı verildi. Tüm teçhizat, malzeme ve araçlarla birliğimizi acilen terk ettik. Toplanma bölgemize intikal ederek bize verilecek görevi bekledik. Bir hafta bekleme devam etti. Amigo da bizimle beraber toplanma bölgesine gelmişti. Ordugâh kuruldu. Gerekli emniyet tedbirleri alındı. Günün 24 saati oradayız. Çadırda yatıyoruz.
Toplanma bölgemiz öyle dağların tepesi ıssız bir yer değil. Önümüz deniz, etrafımız zeytinlik, yakınımız da tatilcilerin villaları var.
Bir akşam arkadaşlarla beraber deniz kıyısında yürüyüşe çıktık. Amigo da peşimize takıldı. Küçük bir köpek de bize katıldı. Biz yürürken iki köpek de koşuşturarak oyun oynuyorlar. Bir noktada yol deniz seviyesinden yüksekte devam ediyor. Yolun altı deniz. Çılgın arkadaşlarımızdan birisi küçük köpeği yakalayıp aşağıya denize fırlattı. Amigo da telaşlandı, koşuşturmaya başladı, bir yolunu bulup kıyıya indi, yüzerek küçük köpeğe ulaşıp onu tekrar kıyıya çıkardı.
Mehmet Hamurkâroğlu
Askerlik Anılarım 11
ASKERLİK ANILARI 11
MESLEK KURASI
Yedksubay Okulundan mezun olduktan sonra gideceğimiz görev yerlerimizi kura ile belirleyeceğiz. Bazı mesleklere ve bazı özellikli kişilere de isme özel tayin geliyor.
Kura çekiminden önce gece nöbeti tutarken bölük komutanı ile karşılaştım. Bana, “ Ankara’da kalmayı ister misin?” diye sordu. Ben de olumlu cevap verdim. “Senin için bir iyilik düşüneceğim” dedi.
Kura günü geldi. Büyük bir salonda toplandık. Okul komutanı Tuğgeneral de salonda. Önce isme göre özel tayinler okundu. Bu arkadaşlar kuraya katılmayacaklardı. Daha sonra meslek kuraları çekilişine geçildi. Benim adım ile birlikte bir arkadaşın adı da okundu. Endüstri Mühendisi olarak KKK için kura çekecektik. Ben hemen olayı kavramıştım. Diğer arkadaş şaşkın. Sakın mezun olduğumuz okulun adını söyleme diye tembihlememe rağmen soranlara AİTİA Sanayi İşletmeciliği bölümünden mezun olduğumuzu söyledi. Biz kura çekme mahalli sahneye yaklaşırken salonda büyük bir uğultu yükseldi. Salonda disiplin bozulmuştu.
Okul komutanı: “Nedir bu gürültü, neden söyleniyorsunuz?” diye sert bir çıkış yaptı. “Sen öndeki söylenen, itirazınızın sebebi nedir?”
İşaret edilen arkadaşımız: “Komutanım, biz de aynı okuldan mezun olduğumuz halde neden meslek kurasına dahil edilmiyoruz?”
Komutan: “Bu durumda olanlar ellerini kaldırsın.”
Bölük komutanına baktım, yüzü kıpkırmızı. Bana iyilik yapmak için yanıma olaydan haberi olmayan bir kişiyi daha dahil etmiş. İtirazlar üzerine okul komutanının önünde zor durumda kalmıştı.
Bölük komutanı itiraz edenlerin şahsi dosyalarını getirtti ve sahnedeki itiraz edenlere tek tek soru yönetti
Sen nereden mezunsun?
“Akademi Maliye bölümünden.”
Vasıfların uygun değil, yerine geç.
Sen?
İktisat Fakültesi ve İşletme doktoruyum.
Fabrikada çalıştın mı?
Hayır.
Sen de yerine otur.
Sen?
Akademi Sanayi şubesinden.
İş tecrüben var mı?
Yok.
Sen de otur yerine.
Neticede itirazcıların tamamına bir bahane bulundu. Sadece bana ve diğer arkadaşa soru sorulmadı. Okul komutanı da “Ne olduğunuzu bilmeden itiraz ediyorsunuz.” Diyerek sert bir fırça çekti.
Tekrar sahnede iki arkadaş kalmıştık. Kura çekimi sonunda birimiz Ankara’da kalacaktık. Diğeri de genel kuraya katılacaktı.
Daha kıdemli olduğumdan kurayı ben çekecektim. Torbaya elimi attım. İki tane top var. Birisini elime aldım tam çıkaracakken değiştirip diğerini aldım ve çektim. Top açıldı ve içi boş çıktı. Diğeri dolu olduğundan arkadaş Ankara KKK Endüstri Mühendisi kurasını çekmiş oldu.
Genel kurada da ben Mudanya’yı çektim. Daha çok sevindim.
Mehmet Hamurkâroğlu
2 Mayıs 2011 Pazartesi
Askerlik Anılarım 10
ASKERLİK ANILARI 10
19 ŞUBAT 1969
O gün sabahtan akşama kadar piyade eğitimi yaptırdım ve gayri nizami harp dersi verdim. Evime geldiğimde çok yorgundum. Yemeğimi hazırlarken birden aklıma geldi. Bu gün benim 24. doğum günümdü. Düşünmeye başladım.
İlkokulda yavrukurttum. Başkurtumuz bize şunu telkin etmişti. “Yavrukurt her gün en az bir kere iyilik yapar.” İyilik yapmak için çevremizde koşuşturur ve yaptığımız iyiliği ertesi gün başkurtumuza anlatırdık. Daha sonraki yaşamımda da iyilik yapma ilkesi benim hayat felsefem olmuştu.
Doğum günüm olan 19 Şubat 1969 tarihinde ben hangi iyilikleri yapmıştım. Düşündüm ve sıraladım:
- Süngü hücumu ile insan öldürmenin usulünü;
- Kasatura ile arkadan yanaşıp boğaz kesmeyi;
- Boğma teli ile insanı boğmayı;
- Miğfer ile ense kırmayı ben erata öğretmiştim.
Birden dehşete düştüm. Bunları yapan ben miydim? İştahım da kaçtı. Hazırladığım yemek sofrada kaldı. Kendimi tanıyamamıştım ve vicdanımın sesinden kötü puan almıştım.
Hayatta kalmak için neler yapılmasını öğretirken birisi ölecek, diğeri yaşayacak. Böyle yaşama olur mu? İyilikleri, güzellikleri, kardeşliği, insan olmayı paylaşmak varken neden ölüm?
Sevgilerimle,
Mehmet Hamurkâroğlu
Askerlik Anılarım 9
ASKERLİK ANILARI 9
YEDEKLER
Mudanya’da denizden çok yararlanıyorduk. Sabah sporlarını denizde yapıyor, öğle – akşam yemeklerimizi sahilde yiyor, özel plajımızda güneşleniyorduk.
Birliğimizde mühendis olan çok kabiliyetli ve benden kıdemli yedeksubay arkadaşım bir yelkenli bot projesi çizdi. Hemen imalata geçtik. Ahşap iskelet üzerini branda ile kaplayıp haki renge boyadık. Salması, dümeni, küreği, direği ve yelkeni ile nefis bir tekne oldu. Adını da YEDEKLER koyduk. Boş zamanlarımızda ve hafta sonları teknemiz ile kıyıda tur atıyoruz. Görüntüsü ile bir branda tekneye hiç benzemiyor.
Bölüğümüzde 8 yedeksubay arkadaşız. Bir tatil günü tüm yedeksubay arkadaşlar YEDEKLER teknemize bindik ve açıldık. Sayı olarak tekne kapasitesinin üzerindeyiz. Açıkta ilerlerken çılgın arkadaşlarımızda birisi ayağa kalkıp tekneyi devirerek batıracağını söyledi ve sallamaya başladı. Ben devirmemesi için yalvardım. İyi yüzme bilmiyorum. O zamana kadar hep kıyıda yüzmüşüm. Açıkta hiç yüzme tecrübem ve cesaretim yok. Arkadaşlardan birisi korkmamamı, tekne batarsa beni kurtaracağını söyledi ise de ben tedirginim. Nihayet sallanmaya dayanamayan teknemiz alabora oldu ve hepimiz denize döküldük. Ben dibe doğru gidiyordum. Yukarı baktığımda deniz yüzeyi ve ışık huzmeleri görünüyordu. Bir iki debelenme ile su yüzüne çıktım. Herkes kendi derdine düşmüş kıyıya doğru yüzüyor, beni unutmuşlardı. Bir iki kulaç attığımda batmadığımı ve yüzebildiğimi gördüm.
Bu olaydan sonra bana cesaret gelmişti. Ayağımı yere basmadan yüzebiliyor, açıklara gidebiliyordum. Daha sonraları sualtı avcılığına bile başlamıştım.
Mehmet Hamurkâroğlu
Askerlik Anılarım 8
ASKERLİK ANILARI 8
CHAT
Bir çoklarınızın 90’ lı yıllarda tanıştığınız Chat ile ben 1968-1969 yıllarında tanışmıştım. Bölüğümüzde telsiz operatörü bir başçavuş var idi. Telsiz operatörü olan Başçavuş adeta konuşur gibi çok hızlı mors alfabesini kullanabiliyordu.
O tarihlerde ordunun en büyük ve gelişmiş telsizlerinden birisi de bölüğümüzde mevcuttu. Kamyon kasasına monte edilmiş olan telsiz odası modern bir ofis havasında idi. Güçlü bir telsiz ile gelişmiş bir telem (teleks) cihazı içeriyordu. Telsiz operatörü Başçavuş ile nöbette beraber olduğumuzda geceleri cihazın başına geçerdik. Alıcımızdan mors sinyallerini dinlediğinde operatörlerin kim olduklarını vuruşlarından tanırdı. Çevirimdeki bu kişilerle sohbet ederdik. Bunların birçoğu dışarıda T.C.Sefaretlerinde, bir kısmı da ticari gemilerde görevli telsiz personelleri idi. Atina, Roma, Beyrut ve Bağdat ile chat yaptığımızı hatırlıyorum.
Telem cihazından da dünyanın belli başlı haber ajanslarının haberlerini kâğıda basılı şekilde alabiliyorduk.
Elektronik cihazlara özel bir ilgim vardı. Muhabere okulunda hoca daha öğretmeden tüm cihazları karıştırarak çalıştırabiliyordum. Bu sebepte arkadaşlarım bana KARIŞTIRICI adını takmışlardı. Bir telsiz dersinde tanıtılan cihazın bazı katları boştu. Nedenini sorduğumda çok gizli olduğundan Amerikalılar tarafından verilmediği söylendi. Harp zamanı harita ve kroki yollamak için kullanılıyormuş. Şimdi ofislerde ve evlerde kullandığımız fax cihazı. O tarihte çok gizli olduğu gerekçesi ile Amerika dışına çıkartılmamış.
Mehmet Hamurkâroğlu
Askerlik Anılarım 6
ASKERLİK ANILARI 6
DEVEKUŞU MUSTAFA
Yedeksubay okulunda dershaneler ile yatakhane/yemekhane arasında uzun bir mesafe vardı. Bu mesafeyi uygun adım yürüyerek ve marşlar söyleyerek katederdik.
Marşların sözlerini değiştirerek söylerdik.
Yedeksubay marşının bir cümlesi şöyle idi:
-Yedeksubay ölür de dönmez er meydanından.
Biz bu cümleyi şöyle değiştirmiştik:
- Yedeksubay ölürse dönmez er meydanından.
Bu marşın doğru cümlesini hiçbir zaman söylemedik. Komutanlarımız çok bozuluyorlardı.
Diğer takımda Mustafa isimli uzun boylu bir arkadaşımız vardı. Uzun boyundan dolayı arkadaşları kendisine “DEVEKUŞU MUSTAFA” diye hitap ediyorlardı. Yürüyüşlerde söylediğimiz bir marşı hemen Mustafa’ya adapte ettik.
DEVEKUŞU MUSTAFA, DEVEKUŞU MUSTAFA,
DEVEKUŞU DEVEKUŞU DEVEKUŞU DEVEKUŞU DEVEKUŞU MUSTAFA,
KAR BORA FIRTINA SUKUN BULCAK
SANA BAŞÇAVUŞLAR SANA BAŞÇAVUŞLAR SELAM DURACAK
DEVEKUŞU MUSTAFA, DEVEKUŞU MUSTAFA,
DEVEKUŞU DEVEKUŞU DEVEKUŞU DEVEKUŞU DEVEKUŞU MUSTAFA …. (Devamı var ama bu kadarını hatırlayabildim)
Mustafa’nın çok bozulduğunu ve ağladığını hatırlıyorum.
Askerlik Anılarım 5
ASKERLİK ANILARI 5
Cemal Tural Paşa
Takım komutanı olarak görev yaptığım birliğime bir sabah aniden Alay Komutanı albay geldi. Bir yıldan beri görev yaptığım halde Alay Komutanını ilk görüyorum. Çünkü aramızda çok uzun mesafe vardı. Benim birliğim Bursa Mudanya’da, bağlı olduğumuz alayımız İstanbul Ortaköy ‘ de idi. Alay komutanı sabahtan akşama kadar sıkı bir denetim yaptı. Her şeyi tenkit ediyor ve beğenmiyordu. Ertesi gün yeniden geldi. Bu sefer bize daha babacan davranıyor, çevreye ve teçhizatımıza makyaj yapmamızda bizimle beraber çalışıyordu. Meğer ertesi günü Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cemal Tural bizim birliğimize gelip teftiş edecekmiş. Çevre temizliği, araçların ve teçhizatın bakım ve onarımı hızlı bir şekilde tamamlandı.
Cemal Tural paşanın çok sert bir komutan olduğu, hiç hata kabul etmediği ve hatalı olanları anında cezalandırdığı anlatıldı. Bir de kıyafetlere özen gösterdiği, ceket ve pantolon düğmelerinin aynı hizada olmaması durumunda ceza verdiği de söylendi.
Ertesi gün sabah erkenden tüm araçları ilçenin futbol sahasına çıkarıp komutanın gelmesini bekledik. Bu ara ben takımımdaki personelin kıyafetlerini ve düğmelerinin hizada olup olmadığını kontrol ettim. Benim takımımda hiç bir aksaklık yoktu.
Bir müddet sonra kalabalık bir heyetle Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cemal Tural geldi. Alay Komutanı karşıladı ve birliğimizi takdim etti. Paşa yürüyerek takımları dolaşmaya başladı. Sıra bana geldiğinde takımımı takdim ettim. Teğmen dedi; “Neden ceketinle pantolonunun düğmeleri bir hizada değil? “ Şaşırmıştım, tepemden aşağıya kaynar sular döküldü. Eğilip düğmelerime baktım, bir aksaklık yoktu. Ben susuyordum. Paşa soruyu tekrarladı. Ben yine suskunum. Heyetin arkasında 1. Ordu Komutanı’nın emir subayı dönem arkadaşım, “oh, oh hapı yuttun” gibilerden işarette bulunuyordu. O esnada 1. Ordu Komutanı Org. Haydar Sükan bana fısıldayarak “Emir tekrarı evladım “ dedi. Hemen toparlandım ve “ Düğmelerimi hizalayacağım komutanım” dedim.
Birliğimizi araçlara bindirtti ve merasim geçişi yapmamızı istedi. Bir kısım araç çalıştırılamadığından yerinden hareket edememişti. ( Bazı araçlar eski ve 2. dünya harbinden kalmış)
Genelkurmay başkanı birliğimizi beğenmemişti. Araçlardan indirtti. Önce top sahasının tozlu toprağı üzerinde, “yat, kalk, sürün” komutu ve daha sonra da yakındaki bir “tepeye marş marş” komutu verdi. Eratla birlikte başta bölük komutanı yüzbaşı, subay ve astsubaylar tepeye koşarak tırmandık. Tepeden aşağıya indiğimizde heyetin ayrıldığını gördük. Alay komutanı ve birliğimiz iyi puan alamamıştı. Top sahasındaki bu teftişi ilçe halkı da izledi.
Mehmet Hamurkâroğlu
Askerlik Anılarım 4
ASKERLİK ANILARI 4
ENTERESAN FOTOĞRAF
Mamak Muhabere Okulu Yedeksubay Bölüğünde 1968 yılı Mart ayında kura çekerek görev yerlerimizi belirleyeceğiz. Kura çekiminden önce takımların kura listesi geldi. Ressam bir arkadaşım sınıfımızın kara tahtasına Türkiye haritası çizip, kura yerlerini yazarak ve işaretliyerek gösterdi. Ben de askerlik süresince fotoğraf makinemi hep yanımda taşıdım. Ressam arkadaşımla harita önünde bir hatıra fotoğrafı çekmek için sehpayı kurdum, deklanşöre bastım ve haritanın önüne koştum. Benimle birlikte beş – altı arkadaşım daha koşarak harita önünde yerlerini aldılar. Çekilen fotoğrafı tab ettirerek kura çekiminden önce arkadaşlarıma dağıttım.
Bir müddet sonra kuralar çekildi ve görev yapacağımız yerler belirlendi. Kura çekiminden sonra daha eğitimimiz devam ediyordu. Kantinde otururken bir arkadaşım benim çekip dağıttığım fotoğrafta bir gariplik gördüğünü söyledi. Fotoğrafta yer alan kişilerin kurada çektikleri yerler ya omuzlarında, ya kollarının altında ve ya da başlarının üstünde yazıyordu. Fotoğrafı incelediğimizde arkadaşımın tespitlerinin doğru olduğunu hayretler içerisinde tespit ettik. Sadece benim görüntüm üzerinde kurada çektiğim yer yoktu. Fotoğrafı her gören arkadaşımız şaşıp kalıyordu. Bir arkadaşım kendisi için bir adet daha fotoğraf talebinde bulundu. Bana ait olanı kendisine verip, hafta sonu dışarıya çıktığımda benim için bir adet bastıracağımı söyledim.
Hafta sonunda benim için yaptırdığım fotoğrafı gördüğümde daha da çok şaşırdım. Fotoğrafçı daha önceki baskıda uzun boyumdan dolayı hemen başımın üstünden kesmiş. Sonraki baskıda başımın üstünden daha az kesme yaptığından benim kurada çektiğim Mudanya yazısı tam üzerimde görünüyordu.
İzah edemediğim ve unutamadığım bir anımdır.
Mehmet Hamurkâroğlu
Askerlik Anılarım 3
ASKERLİK ANILARI 3
EMMİ
Yüksek öğrenimim biter bitmez askere gitmek için başvuruda bulunmuştum. Yedeksubay yerleştirme sınavında 1. tercih olarak Muhabere sınıfını işaretledim. Sınavda elektrik sorularının çoğunu cevapladığımdan sınıfım muhabere oldu. Ekim 1967’ de Mamak Muhabere Okulu Yedeksubay Okulu’nda eğitime başladım ( 89. dönem). İlk 30 günde askerlik temel eğitimi, yanaşık düzen, spor ve piyade eğitimi verilir. Sabahtan akşama kadar arazide eğitimdesiniz. Yorucu bir eğitim. 250 mevcutlu okulda boş zamanlarımızı da çeşitli aktiviteler ile zevkle yapıyoruz. Asker arkadaşlığı orada tesis ediliyor. Temel eğitim süresi sonunda yemin töreni olduktan sonra ancak dışarıya hafta sonlarında izinli çıkabileceğiz.
Eğitimin 20. gününde bir sabah elinde valizi ile kısa boylu, göbekli ve kilolu 35 yaşlarında bir sivil okula geldi. Birkaç arkadaşla beraber ilk karşılamayı yaptık. Bir ilçede Ortaokul Müdürü ve fizik öğretmeni olduğunu, devir –teslim işleri uzadığı için geciktiğini söyledi. Arkadaşlarla beraber gırgırına çok geciktiğini, temel eğitimin yakında biteceğini, spordan ve piyadecilikten yapılacak sınavı kazanamazsa çavuş çıkacağını kendisine bildirdik. Barfikste ve şınavda en az 10 çekmesi gerektiğini de söyledik. Çavuş çıkma işinden hiç memnun olmadı. Bizlerin kendisine yardımcı olarak sınava hazırlamamızı rica etti. Hemen kabul ettik. Bize eğlence çıkmıştı. Arkadaşlardan birisi de hemen bir lakap uydurup EMMİ adını koydu.
Sabahları erkenden bahçedeki barfikse gidiyor, Emmi’nin boyu kısa olduğu için iki arkadaş kucaklayıp demirleri tutmasını sağlıyorduk. Şişman vücudu ile sadece demirlerde asılı durabiliyordu. Akşamları da Nöbetçi Subay kontrolleri yaptıktan sonra koridora çıkıyor, yerde yat – kalk – sürün eğitimi yaptırıyorduk. İzleyiciler de gün geçtikçe artıyordu.
Emmi adı tutmuştu. Bütün okul kendisine yeni adı ile hitap ediyordu. Emmi ise bu isimden hiç de memnun kalmamıştı. Kendisine Müdür Bey denilmesini istiyorsa da kimse takmıyordu.
Akşam yemeğinden sonra etüt ve ders çalışmak için dershanelere gidilir, bazı zamanlarda da mors alfabesi öğrenmemiz için pratik yapardık. Dershaneye gelen bir çavuş mors vuruşlarını yapar ve biz talebeler de hep birlikte harfi söylerdik. Arkadaşın birisi çavuşa devamlı olarak E harfini vurmasını tembihlemiş. Çavuş E harfini vurduğunda hep beraber EMMİ diyorduk. Emmi başını kollarının arsına almış sıraya kapanmıştı. Etüt sonunda kalktığında sıranın üstü gözyaşları ile dolmuştu.
Mehmet Hamurkâroğlu
Askerlik Anılarım 2
ASKERLİK ANILARIM 2
İSKENDERUNLU MEHMET
Birliğimizde Mehmet isimli İskenderun’lu bir er, gerek davranışlarında ve gerekse yazdığı mektuplarda dikkatimi çekmişti. Yürüyüşlerde adımını uyduramaz, bölüğün hep arkasında kalırdı. Denizci olduğunu söylüyor ve dünyanın her tarafını dolaştığını iddia ediyordu. İstirahat zamanları arkadaşlarına gezdiği yerleri anlatırdı. Ders anlatırken sözümü kesip araya girerek bir hatırasını anlatmaya başlardı. Yürüyüşlerde ve piyade eğitimlerinde beceri gösteremediğinden muvazzaf teğmen arkadaşımızın hışmına uğruyor, sıkıştırmalara rağmen hiçbir hareketi tam yapamıyordu. Teğmenle görüşüp Mehmet’in becerilerinin bu kadar olduğunu ve kendisini yok sayıp sıkıştırmamasını rica ettim.
Erat’ın gelen ve giden mektupları okunarak kontrol edilir, kendisinin ve ailesinin sorunları bu yolla da takip edilirdi. Mehmet değişik kişilere ( bazı isim ve adresler hayali idi) hemen hemen her gün mektuplar yazıyor, anılarını anlatıyor, atom denizaltısı, aya seyahat gibi hayali projeler çiziyordu. Bazen İmralı Adasında hapis olan Necdet Elmas’a (ülkemizdeki ilk banka soyguncusu) da mektup yolluyordu. Necdet Elmas’ı tanıyıp tanımadığını sorduğumda da arkadaşı olduğunu söyledi. Mehmet’in yazdığı mektupları okumak bizim için de eğlenceli oluyordu. Hayal içinde yaşıyordu.
Annesi de Mehmet’ e yolladığı mektuplarda bir an önce askerliğini bitirmesini, firar etmemesini (daha önce firar ettiğinden askerliği uzamış), ailesinin tek erkek evladı olduğunu adeta yalvarırcasına yazıyordu. Yaptığım araştırmada babasının Türkiye – Lübnan arasında tekne ile kaçakçılık yaptığı esnada mafya tarafından öldürüldüğünü de öğrendim. Mehmet babasının ölümünden sonra bunalıma girmiş. Kendisini yakın takibe alarak sorunlarını çözmeye çalışıyor, değer verdiğimi hissettirmeye çalışıyordum. Bana karşı bir yakınlık duyarak öğütlerimi dinliyor ve uyacağına dair söz veriyordu.
Hoş sohbet olduğu için arkadaşları tarafından da seviliyor ve korunuyordu.
Diğer üstleri benim davrandığım gibi davranmıyor, bazen aşağılıyor, bazen de alay ediyorlardı. Bir gece nöbeti esnasında nöbetçi astsubayı Mehmet’i nöbet yerinde uyurken yakalamış. Hemen zabıt tutup sabahleyin erkenden askeri mahkemeye sevk etmiş. Olaydan benim geç haberim oldu. Zamanında bilgim olsa mutlaka müdahale ederdim. Askeri mahkemede hâkim Mehmet’i dinlemiş, davranışlarına bakmış ve bu kişiyi nöbete yollayanlar asıl suçludur düşüncesiyle askeri hastaneye sevk edilmesine karar vermiş.
Mehmet’i hastaneye gitmek üzere araca binerken gördüm. Kenara çekerek bu işin kendisinin son şansı olduğunu, mektuplarında yazdığı – çizdiği bütün projeleri hastanede sergilemesini tembihledim. Mehmet de hepsini hastanede yapacağını söyledi.
Uzun süre Mehmet’den haber alamadık. Bir hafta sonu Bursa Askeri Hastanesinde görevli arkadaşlarımız bizi ziyarete geldiklerinde onlara Mehmet’i sordum. Hemen hatırladılar. Mehmet hastanede bütün personelle yakınlık sağlamış. Hatta hastaneye kaplıca tedavisine gelen emekli paşalarla bile arkadaşlık tesis etmiş. Yattığı koğuşun duvarlarına projelerini çizmiş. Doktorlar zekâ durumunu daha iyi anlayabilmek için bir müddet daha hastanede tutmuşlar. Bir gün Mehmet hastanenin kalorifer dairesine girerek bütün vanaları açmış ve buharların arasında bir kaptan edası ile tam yol ileri komutları veriyormuş. Hastaneyi de buhar basmış. Hemen o anda Mehmet’in akli dengesinin yerinde olmadığı kararı ile çürük raporu verilip memleketine yollanmış. Mehmet’in askerliği de ceza almadan böylece sona ermiş.
Mehmet Hamurkâroğlu
Askerlik Anılarım 1
Askerlik Anılarım 1
HIDIRELLEZ
Askerlik anıları anlatmakla bitmez.
Yedeksubay Okulundan mezun olduktan sonra kurada ben Mudanya’yı çektim. 1968 yılı Nisan ayında Mudanya’ da birliğime katıldım. Birliğimiz ilçenin merkezinde ve etrafı evlerle çevrili. Nöbetçi subayı olarak ilk nöbetimi Mayıs ayında tuttum. Nöbet esnasında gerekli görevleri yaptıktan sonra gece yarısı odamda istirahata çekildim. Sabaha karşı, daha güneş doğmadan etraftan gelen şarkı sesleri ile uyandım. Avluya çıktığımda bütün bölüğü duvarların üstüne dışarıyı gözetlerken buldum. Beni gördüklerinde korku ile çil yavrusu gibi dağılarak koğuşlarına girdiler. Ben de merak etmiştim, dışarıda neler olduğunu. Duvarın üstüne çıkıp dışarı baktığımda etraftaki komşu evlerin kızlarının yatak kıyafetleriyle sokakta yanan ateşin etrafında dans ettiklerini, şarkılar söyleyerek ateşin üstünden atladıklarını gördüm. Nöbetçi çavuş Hıdrellez olduğunu, ateşten atlayan kızların kısmetlerinin açılacağı inancında olduklarını söyledi. Nöbetçi çavuşa emir verdim, isteyen duvarın üstünde sessizce ateş dansını ve kızları izleyebilsin diye. Seremoni sabahın ilk ışıklarına kadar devam etti. Erat da kimseyi rahatsız etmeden mutlu bir şekilde şöleni izledi.
Mehmet Hamurkâroğlu
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)