2 Mayıs 2011 Pazartesi

Askerlik Anılarım 2



ASKERLİK ANILARIM 2

İSKENDERUNLU MEHMET

Birliğimizde Mehmet isimli İskenderun’lu bir er, gerek davranışlarında ve gerekse yazdığı mektuplarda dikkatimi çekmişti. Yürüyüşlerde adımını uyduramaz, bölüğün hep arkasında kalırdı. Denizci olduğunu söylüyor ve dünyanın her tarafını dolaştığını iddia ediyordu. İstirahat zamanları arkadaşlarına gezdiği yerleri anlatırdı. Ders anlatırken sözümü kesip araya girerek bir hatırasını anlatmaya başlardı. Yürüyüşlerde ve piyade eğitimlerinde beceri gösteremediğinden muvazzaf teğmen arkadaşımızın hışmına uğruyor, sıkıştırmalara rağmen hiçbir hareketi tam yapamıyordu. Teğmenle görüşüp Mehmet’in becerilerinin bu kadar olduğunu ve kendisini yok sayıp sıkıştırmamasını rica ettim.
Erat’ın gelen ve giden mektupları okunarak kontrol edilir, kendisinin ve ailesinin sorunları bu yolla da takip edilirdi. Mehmet değişik kişilere ( bazı isim ve adresler hayali idi) hemen hemen her gün mektuplar yazıyor, anılarını anlatıyor, atom denizaltısı, aya seyahat gibi hayali projeler çiziyordu. Bazen İmralı Adasında hapis olan Necdet Elmas’a (ülkemizdeki ilk banka soyguncusu) da mektup yolluyordu. Necdet Elmas’ı tanıyıp tanımadığını sorduğumda da arkadaşı olduğunu söyledi. Mehmet’in yazdığı mektupları okumak bizim için de eğlenceli oluyordu. Hayal içinde yaşıyordu.
Annesi de Mehmet’ e yolladığı mektuplarda bir an önce askerliğini bitirmesini, firar etmemesini (daha önce firar ettiğinden askerliği uzamış), ailesinin tek erkek evladı olduğunu adeta yalvarırcasına yazıyordu. Yaptığım araştırmada babasının Türkiye – Lübnan arasında tekne ile kaçakçılık yaptığı esnada mafya tarafından öldürüldüğünü de öğrendim. Mehmet babasının ölümünden sonra bunalıma girmiş. Kendisini yakın takibe alarak sorunlarını çözmeye çalışıyor, değer verdiğimi hissettirmeye çalışıyordum. Bana karşı bir yakınlık duyarak öğütlerimi dinliyor ve uyacağına dair söz veriyordu.
Hoş sohbet olduğu için arkadaşları tarafından da seviliyor ve korunuyordu.
Diğer üstleri benim davrandığım gibi davranmıyor, bazen aşağılıyor, bazen de alay ediyorlardı. Bir gece nöbeti esnasında nöbetçi astsubayı Mehmet’i nöbet yerinde uyurken yakalamış. Hemen zabıt tutup sabahleyin erkenden askeri mahkemeye sevk etmiş. Olaydan benim geç haberim oldu. Zamanında bilgim olsa mutlaka müdahale ederdim. Askeri mahkemede hâkim Mehmet’i dinlemiş, davranışlarına bakmış ve bu kişiyi nöbete yollayanlar asıl suçludur düşüncesiyle askeri hastaneye sevk edilmesine karar vermiş.
Mehmet’i hastaneye gitmek üzere araca binerken gördüm. Kenara çekerek bu işin kendisinin son şansı olduğunu, mektuplarında yazdığı – çizdiği bütün projeleri hastanede sergilemesini tembihledim. Mehmet de hepsini hastanede yapacağını söyledi.
Uzun süre Mehmet’den haber alamadık. Bir hafta sonu Bursa Askeri Hastanesinde görevli arkadaşlarımız bizi ziyarete geldiklerinde onlara Mehmet’i sordum. Hemen hatırladılar. Mehmet hastanede bütün personelle yakınlık sağlamış. Hatta hastaneye kaplıca tedavisine gelen emekli paşalarla bile arkadaşlık tesis etmiş. Yattığı koğuşun duvarlarına projelerini çizmiş. Doktorlar zekâ durumunu daha iyi anlayabilmek için bir müddet daha hastanede tutmuşlar. Bir gün Mehmet hastanenin kalorifer dairesine girerek bütün vanaları açmış ve buharların arasında bir kaptan edası ile tam yol ileri komutları veriyormuş. Hastaneyi de buhar basmış. Hemen o anda Mehmet’in akli dengesinin yerinde olmadığı kararı ile çürük raporu verilip memleketine yollanmış. Mehmet’in askerliği de ceza almadan böylece sona ermiş. 
Mehmet Hamurkâroğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder